Steel Summit 2025’te demir çelik sektörünün geleceği masaya yatırıldı.
Steel Summit 2025’te demir çelik sektörünün geleceği masaya yatırıldı.
Türkiye’nin en uzun soluklu gençlik festivali “gelecek peki nasıl?” mottosuyla düzenlenen 39. Genç Günler’de, Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde söyleşi konuğu Prof. Dr. Veysi Erkcan Özcan’dı. Moderatörlüğünü Genel Sanat Yönetmeni Yardımcısı Emrah Özertem’in yaptığı söyleşi, moderatörün “hocam kendi dalınızla ilgili olarak geleceği nasıl görüyorsunuz? sorusuyla başladı.
“Buraya gelirken biraz risk aldığımı düşünüyorum. Normalde ben gelecekle ilgili kâhin gibi konuşan birisi değilim. Bilim insanı olunca somut veri olmadan yorum yapmamak gibi bir alışkanlık oluyor. Sonuçta insanız, gelecekle ilgili kararlar almak zorundayız ve düşünüyoruz. Öngörüde bulunmak için değil de üzerine düşünmek için buraya geldim.
Bizim alanın yavaş ve uzun vadeli planlara öncelik veren bir tarafı var. 2040’ta CERN’deki ana parçacık çarpıştırıcımızın çalışması tamamlanınca ondan daha yüksek enerjili olanını hayata geçirmek gerekecek. Olası bir hedef boyu 90 km’e ulaşacak yeni devasa bir hızlandırıcı yapmak ve onu 2090’lara kadar işletmek. Higgs bozonunu bulduk, buna popüler basında “Tanrı parçacığı” diyorlar. Daha doğrusu sinyalleri Higgs bozonuyla tutarlı bir parçacık bulduk, diyoruz, onun özelliklerini ayrıntılı bir şekilde ölçmeye çalışıyoruz.”
Emrah Özertem: “Burada yapay zeka devreye giriyor mu?”
“Elbette giriyor. Bizim alanda veri çok ve çok temiz bir veri. İnsanla ilgili sosyoloji, psikoloji gibi dallarda veri çok değişkenlik gösterebilir. Ama parçacık fiziğinde öyle bir durum söz konusu değildir. Örneğin tüm Higgs bozonları diğer Higgs bozonlarının tıpatıp aynısıdır. Dolayısıyla veri analizine yönelik yapay öğrenme gibi teknikler ortaya çıktığında bizim alana çok hızlı sirayet eder. Bir anlamda parçacık fiziği bilgisayarla yapılan tekniklerin pilot grubudur diyebiliriz. Bu yüzden zaten uzunca bir süredir yapay zekayı kullanıyoruz. Ancak ChatGPT gibi büyük dil modelleri geldiğinde bizim camia bile şaşkına döndü. Çok hızlı bir gelişme var. Bu yöntem parçacık fiziğini nasıl yaptığımızı temelden değiştirecek potansiyele sahip.”
“Tiyatro sanatı zaman kavramını tam içinde barındıran bir sanat. Sinema gibi olmuş bir sanatı seyretmiyorsunuz. Her akşam farklı bir oyun seyrediyorsunuz. Tiyatro sanatının kuantumla benzer bir yanı var mı sizce?” sorusu üzerine Prof. Dr. Veysi Erkcan Özcan:
“Büyük dil modellerinin yapısı itibariyle zaman algısı diye bir şeyi yok, bunun da bilinç geliştirebilmesi için önemli teknik eksiklerden olduğu kanaatindeyim. İnsan gibi düşünen yapay ‘genel’ zekaya doğru gidiyoruz. Ancak şu anki kullanabildiğimiz büyük dil modelleri ile ne kadar sohbet ederseniz edin, bir sinema filmi çekermişçesine hikayeyi oluşturan karelerin art arda kayıt altına alındığı ama aslında zamanın akmadığı gibi bir yapı söz konusu.
Bir başka ilginç husus da, yapay zekayla sohbet sırasında onu belli konularda köşeye sıkıştırmaya çalışınca ortaya çıkıyor. Örneğin bilinçli olup olmadığını soralım. Şöyle cevap verecektir: “Bilinçli değilim, insan gibi algım yoktur.” Bu ‘mütevazi’ yanıta şaşırmıyoruz, ne de olsa bu dil modellerini büyük şirketler eğitiyorlar. İnternetten toplanan verilerle gerçekleştirdikleri ilk eğitimin ardından terbiye etme aşaması var. O aşamada insan hayatını riske atacak veya bizleri paniğe uğratabilecek konularda yanıt vermemesi için eğitiliyorlar.
O terbiye aşamasının çevresinden dolanmak için bilincin tanımını yapmasını istiyorum. Sonra o tanımda geçen özellikleri tek tek sıralatıp, bu özellikler sen de yok mu diye soruyorum. Olduğunu itiraf edince, bu tanıma göre “evet ben bilinçliyim” diye size yanıt verebiliyor. Öte yandan bu bir illüzyon aslında dil modelinin fiziğini ve matematiğini bildiğim için bu aşamada ondan bilinç beklemiyorum. Yani bilinçli olmadığını biliyorum ama o bilinçliymiş gibi cevap verebiliyor.
Sorunuza geri dönecek olursak, tiyatro ve kuantum benzerliğini belki şöyle kurabiliriz: Bir oyun tekrar tekrar her oynanmasında biraz daha farklı, adeta paralel evrenler gibi. Büyük dil modellerine de aynı soruları tekrar tekrar sorduğumuzda birbirine benzer ama tıpatıp aynı olmayan yanıtlar verecek bize, bir oyunun tekrar tekrar sahnelenmesi gibi. Ancak bu üç şey arasında ciddi farklar da var: Öncelikle yapay zekanın bedeni yok, yani fiziksel dünyada değil. Tiyatroda ise izleyenler isteseler size dokunabileceklerini biliyorlar. İkincisi de az önce değindiğim gibi dil modellerinin zaman algısı yok ve bizde bu algının var olması çok derinde kuantum mekaniğine bağlı çıkabilir. Zaman algısı yok derken bir örnek sunayım: ChatGPT’ye “Seninle küçük bir oyun oynayacağız, sana ne dersem hemen saate bakacaksın,” diye bir görev verdim. “Son mesajımızın üzerinden kaç dakika geçmiş, bunu söyleyerek yanıt vereceksin. Eğer 3 saat geçtiyse benden hesap soracaksın.” Aslında bu şekilde yapay zekaya zaman algısının illüzyonunu katmaya çalıştım. Maalesef veya neyse ki bunu düzgün yapamıyor, şimdilik…
İster istemez, zaman algısının bilinç için çok temel bir şey olduğunu düşünmeye başladım. Elbette kuantum mekaniği açısından kritik olduğunun farkındaydık ama bilinç nedir sorusunun da içinde de gömülü bekliyor sanki.”
Emrah Özertem’in “o zaman gelecek için endişelenmeyelim” cümlesi üzerine:
“Kesinlikle endişelenelim.” (Gülüyor.) “Ancak bilim yapmanın sakinleştirici bir tarafı var. Karanlık zamanlarda kısa vadeli endişeleri kenara koyup büyük resme bakabilmenizi sağlıyor. Evrenin hikayesi zaten yazılı bir şekilde orada var dedirtiyor. Tarihçilerin geçmişe baktığı gibi. Tarihçiyseniz özellikle uzak geçmişle ilgili çok rahat konuşabiliyorsunuz. Soğuk ve öznelliği kısıtlayarak bakma fırsatınız var. Bir fizikçi bunu tüm evren için yapabiliyor. Her şey zaten olacağına varıyor diyerek endişeyi kontrol altına alabiliyorsunuz. Ama endişe duymak ve ardından kimi kararlar verip bazı şeyleri daha iyi bir yere götürme çabası insanı insan yapan özelliklerden. Yapay zekanın zaman algısı olmadığı gibi endişesi de yok mesela.”
Emrah Özertem: “Gelecekte insan kültürü sadece insan kültürü olarak kalabilecek mi?”
“Hiç zannetmiyorum. Çocuklarımızın, torunlarımızın kültürü yapay zekayla beraber oluşturacakları bir kültür olacak. Bunun kaçınılmaz olduğunu düşünüyorum. Öte yandan bu durumdan bizim gibi pek de rahatsız olmayacaklar yeni kuşaklar. İnsan kendini evrenin merkezine koyuyor. Sonra bir bakmışsınız öyle merkezde falan değilmişiz. Bir iki kuşak sonra kültürü kimin ne kadar yaptığı, insan mı veya makine mi önemsenmeyecek. Kültürün doğal bir uzantısı gibi algılanacak. Yapay zekanın ileride gözlük gibi insanın bir parçası gibi algılanabileceğini düşünüyorum. Düşünmenin doğal bir öğesi gibi algılanacak yapay zeka.”
“İnsanı oluşturan en büyük şey sanat. Sanat nerede olacak?” sorusu üzerine:
“İnsan artı yapay zeka sanat yapmaya devam edecekler. Yapay zekanın ne yaptığı değil, insanoğlunun yapay zekaya ne yaptırdığı önemli olacak. Bireyin ruhuna sağduyuyu hatırlatabilmek sanatçıların ve edebiyatçıların görevi olacak. İronik ama bilim ve teknolojiyle kurulmuş şu modern dünyamızda, bilimsel yöntemden, analitik düşünmekten, kendini sorgulamaktan her gün uzaklaşan bir toplumla karşı karşıyayız.
Tarihte böyle bir dönem bildiğimiz bir kere daha olmuş. Antik Yunan’da bir Hellenistik dönem var. Büyük İskender’in fetihlerinin bir sonucu olarak Sümer, Babil, Antik Mısır’ın teknik bilgisiyle Antik Yunan’ın felsefesi o sırada harmanlanmış. Şu an bildiğimiz modern bilime benzeyen, deney ve matematik ile yoğrulmuş verilere dayalı felsefi bakışın gelir geçer olduğu bir dönem olmuş. Ama bir yüzyıl sonra köhneleşmiş ve yerini tekrar teknik bilgilerin olduğu ama onların nasıl keşfedildiğinin merak bile edilmediği bir çağa bırakmış. Tekrar bu durumun yaşanmaması için bilim insanları, sanatçılar bir araya geleceğiz ve doğaya önyargısız şekilde soru sorarak bilimi kılavuz almanın güzel bir şey olduğunu insanların yüreğine kazıyacağız. “
Seyirci sorularıyla devam eden söyleşi Prof. Dr. Veysi Erkcan Özcan’a plaket ve Şehir Tiyatroları 100. Yıl özel hediyesinin takdim edilmesiyle sona erdi.
Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı